18 Aralık 2012 Salı

Nereden geldim ben buralara?

Çok olmuş yazmayalı.O kadar yoğunum ki;sanki doğum nedeniyle ücretsiz izin alan ben değilmişim gibi :)
Bu yoğunluğun nedeni elbette küçük Ege değil sadece.2 aydır japonca kursuna gidiyorum.
2 sene önce başlayıp;işimin yoğunluğundan dolayı devam edemediğim japonca kursuna eşimin ve annemin yoğun ısrarı üzerine başladım kaldığım yerden.Nasıl mı gidiyor? "Sugoi" -güzel-demek isterdim fakat ancak "ma-ma" -şöyle böyle- diyebiliyorum.Çünkü gerçekten bu yaşta yeni bir dil öğrenmek zormuş birhayli.Şimdi birisi çıksa dese ki "Yahu ne var yaşında?" Çok mutlu olurum ama kazın ayağı öyle değil işte.Gerçekten de yaş ilerledikçe insanın öğrenme kapasitesi düşüyor.Ayrıca sorumluluklar da arttığından kendini bir konuya tamamen teslim etmek çok zorlaşıyor.
Ne zaman "Heh tam zamanı Ege kendi kendine oynarken 2-3 fiil ezberleyeyim "desem yanımda bitiyor velet!Kucağıma almayınca zır zır bitmek bilmiyor.
Bu imkansızlıklar içerisinde sadece kursa giderken metrobüste çalışabiliyorum desem hiç abartmamış olurum.
Japonca,Çince ve Korece gibi uzak doğu dillerini öğreniyorsanız en büyük sıkıntınız pratik yapacak birini bulamamaktır.Benim aslında tanıdığım biri var fakat şimdiye kadar hiç arayıp sormadığım birini bu nedenle arayamam çok bencilce olur diye düşünüyorum her ne kadar eşim aramamı salık verse de bu işler bana göre değil.
Ablam ve eniştem çat pat konuşuyorlar fakat gramer büyük sorun olur diye hiç bu konuya girmiyorum.
Japonca mevzusu dışında kafamı kurcalayan Ege'nin doğumgünü pastası mevzuu ve ablamın yüz felci geçirmesi var.
Ablam bundan 8 sene önce de yüz felci geçirmişti.Hiç bir iz kalmadan bu can sıkıcı durumu atlatmıştı.Şimdi de aynı şekilde atlatabilmesi için dua ediyorum ve bu konu bir hayli beynimi dolduruyor.Hastalıklarda en can sıkıcı durum karşındaki kişinin başına gelen durum hakkında senin moral pompalamak ve rahat ettirmek dışında pek bir şey yapamıyor olmak çok kötü bir duygu.Allah kimseye şifası olmayan hastalık vermesin.
Her sabah Fox tv deki haber programını izliyorum.Fatih Portakal'ın yorumlarını çok gerçekçi buluyorum.
Bu sabah ta seyrediyordum ve organ nakli ile ilgili bir haber vardı.Karaciğer nakli için bir kaç bekleyen gelmişti ve ismi okunanlar talihliydi.Bir kadın 14 senedir beklediğini söyledi kameraya gülümseyerek.
Her aklıma geldiğinde eşime,anneme ve babama söylerim "tüm organlarımı bağışlayın ben ölünce"diye.Fakat organ bağışı öyle kolay birşey değil.Evde ya da ne bileyim sokakta bir yerde ölürseniz bağış kartınız ve ailenizin onayı olsa bile organlarınız bağışlanamaz.Mutlaka yoğun bakımda,tibben ölümünüz gerçekleşirse olabilir!Elbette mantıklı bir açıklaması vardır fakat bence çok saçma!!!Bu kadar insan yeniden hayata bağlanmayı beklerken ben tüm organlarımı bağışlamak isteyen biri olarak bu emelimin gerçekleşmesi için yoğun bakımda ölmek zorundayım.
Nereden nereye!
Aslında yazacak o kadar çok şey varken bunlar geçti içimden.Oysaki Tuğba'nın doğumgününde yaptığım cheesecake'i,onun da bize hazırladığı sushi,Çinli arkadaşım Vicky'nin hazırladığı muhteşem noodle,Ege'nin pastası ve trufflelarımı anlatacaktım.
Fakat ne oldu?Japoncadan girdik,ölümle bitirdik.Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder